3 yıl evvel, Samsun Çarşamba’da 5 yaşındaki Zehra sokakta arkadaşlarıyla oynarken düşüp kolunu kırdı.
Annesinin götürdüğü özel hastanede kolu alçıya alındı.
Ağrıları artınca ertesi gün yeniden hastaneye gitti. Alçısı açıldı, yaranın iltihap kaptığı söylendi, ameliyata alındı, kolu bilekten dirseğe kadar açıldı. Sonrasında “Gereken müdahaleyi yaptık ve fakülteye sevkinize karar verdik” dendi.
Hekim, koldaki yaranın enfeksiyon kapma ihtimaline karşı gerekli olan antibiyotik tedavisini uygulamamış ve kol kangrene dönmüştü. Farkındaydılar ama suçu üstlerinden atabilmek için belli ki “Bunu üniversite hastanesine yıkarız” diye düşündüler.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Zehra’nın kolundaki sargı bezi çözülünce kesif bir koku çıktı; kol çürümeye başlamıştı. Baba Adem Toprak hastaneye geldiğinde 5 yaşındaki kızının kolunun kesileceğini söylediler. “O anda dünyam karardı” diyor Toprak.
Zehra psikolojik çöküş yaşadı. Saçları öbek öbek döküldü.
“Zehra’yı şöyle kandırdım” diyor babası, “Allah’ın huzurunda bunun hesabını nasıl vereceğimi bilmiyorum ama Zehra’ya ‘Kolunu tamir edecekler, yerine takacaklar’ dedim. Hâlâ soruyor, ‘Kolum tamir olmadı mı?’ diye. Bunu sorunca hayat duruyor.”
Babası protez kol yaptırdı ama Zehra’ya ağır geliyor, takmıyor.
Okulda tuvalete öğretmeni götürüyor; Zehra tek kolla ihtiyaçlarını gideremiyor.
Bir sohbetin içinde ‘kol’ geçince ağlıyor. Biri ona “Sana ne oldu?” diye sorduğunda yüzü düşüyor, “Düştüm, doktor da beni bu hale getirdi” diyor ve susuyor.
Açılan davada hekim kusurlu bulundu, 250 gün hapis cezası karşılığında 5 bin TL hapis cezasına çarptırıldı.
Yani bir çocuğu kolundan etmenin bedeli 5 bin TL.
Tıp Hukuku Uzmanı Avukat Sunay Akyıldız bu tür davaların çoğunda hekimlerin kusurlu bulunmadığını, sistemin hekimleri koruduğunu belirtiyor ve ülkemizde en çok insan hakkı ihlalinin tıbbi hatalarda yaşandığını söylüyor:
“Sorun Adli Tıp Kurumu raporları. Bilimsel değiller, olayı açıklamaktan uzaklar ama mahkemeler bunlara bakıp karar veriyor. Adli Tıp genelde ‘Hekimin kusuru yoktur’ diyor, hekimi koruyor. Devlet denetleme raporlarında dahi bu sorun bellidir ama hiçbir zaman Adli Tıp Kurumu’nda bir reform yapılmaz.”
Akyıldız, hekimlerin hâkimlerin gözünde suçlu gibi görünmediklerine de dikkat çekiyor. “Genelde cezaları erteleniyor. Çok bariz bir hata varsa sadece para cezası alıyorlar” diyor.
İşin kötüsü, bilirkişi hekimi kusurlu bulmadığında hasta gereken tazminatı alamıyor.
“Tamam, hekimi hapse atmayalım ama hasta da mağdur olduysa cezayla tazminat kısmını birbirinden ayıralım” diyor Akyıldız, “Hekim kusurlu bulunmamışsa bile zarar görmüş hastaya tazminat yolunu açalım. Hekimlerin mecburi sorumluluk sigortaları zaten var ve sigorta şirketleri bundan çok kâr ediyor çünkü doğru düzgün ödemeleri yok. Ezilen, mağdur olan hep hasta. Buna rağmen kazandığımız davalar var ama oran yüzde 1’dir.”
*
Toprak ailesinin avukatı Halit Doğan anlatıyor:
“Doktora ceza aldırmak bile bizim ülkemizde çok büyük iştir. Çok zordur. Benim bir dosyam var; doktor böbrek ameliyatı için giren hastayı ayak topuklarını yakarak çıkardı. O davada doktora sorumluluk verebilmek için 3 yıl uğraştık.
Doktor doktoru koruyor, ‘Doktorun burada kusuru vardır’ diye rapor vermemek için elinden geleni yapıyor. Bu davada da başka bilirkişilere gidip ‘Doktorun kusuru yoktur’ diye özel rapor aldılar. Neredeyse çocuğa suç bulacaklardı.”
Zehra’nın davasında hâkim cezayı üst sınırdan verdi ama ‘iyi hal’ indirimi yaptı, 250 gün para cezasını ise günlüğü 20 TL’den para cezasına çevirdi. Halbuki üst sınır olan 100 TL’den de çevirebilirdi.
*
Evet, bir hekim, bile isteye hastaya zarar vermez.
Ama herkes hatalarının bedelini öderken, hekimlerin etrafındaki bu koruma çemberi adil mi?
Hekimin özensizliği yüzünden kolsuz kalan Zehra’nın babası “Bu adama verilen ceza beni bitirdi” derken haksız mı?
Kaynak: http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/melis-alphan_350/bir-fikrin-halka-ulasmasini-hic-kimse-engelleyemez_30331902